Ayvalık ve Cunda: Taş Sokaklarda Nostaljik Bir Gezinti
Ege Denizi’nin kuzey kıyılarında, zeytin ağaçlarının gümüşi yeşiliyle turkuaz sularının kucaklaştığı noktada, zamana meydan okuyan iki inci parıldar: Ayvalık ve hemen karşısındaki Cunda (Alibey) Adası. Burada, sadece bir tatil beldesi ötesinde, ziyaretçilerini adeta bir zaman tüneline sokan, taşınan ruhunu hissettiren, her köşesi ayrı bir hikaye fısıldayan nostaljik bir diyardır. Ayvalık ve Cunda’nın Arnavut kaldırımlı daracık sokaklarında kaybolmuş, geçmişin izlerini taşıyan cumbalı taş evlerin arasında dolaşmak, Ege’nin o kendine has dinginliğini ve aynı zamanda canlılığını iliklerinize kadar hissetmek demektir. Bu iki komşu, birbirinin eşi benzeri olmayan bir atmosfer sunarak, muhteşem bir nostaljik yolculuğun kapılarını aralar.
Ayvalık: Kökleri Derinde Bir Liman Kasabası
Ayvalık’ın merkezi, hareket limanı, çarşısı ve tarihi dokusuyla Cunda’ya göre biraz daha canlı bir başlangıç noktasıdır. Kıyıda sıralanmış balıkçı tekneleri, martının sesleri ve iyot kokusuyla karşılanırsınız. Ancak asıl büyü, merkezin hemen eğimlere doğru tırmanan dar sokaklara adım attığınızda başlar. Burada, bir dönemlerin önemli bir kısmı oluşturan Rum’dan miras kalan, inşa edilmiş taş evler sizi karşılar. Yüksek tavanları, ahşap panjurları, ferforje balkonları ve en karakteristik çözümlerden biri olan “cumba” adı verilen pencereleriyle bu evler, geçmişin mimari zarafetini çürür.
Bu sokaklarda amaçsızca dolaşmak, keyifli bir aktivitedir. Her dönemeçte karşınıza çıkan rengarenk kapılar, pencerelerden sarkan sardunyalar, begonviller ve duvarlara tırmanan sarmaşıklar, adeta bir kartpostal karesini andırır. Yolculuğunuz mutlaka tarihi kiliselerden camiye dönüştürülmüş yapılara düşecektir. Saatli Cami (eski Agios Ioannis Kilisesi) ve Çınarlı Cami (eski Agios Georgios Kilisesi) hem mimari yapılar hem de taşların bulunduğu katmanlarla elde edilebilir değerdir. Ayvalık’ın tepelerine doğru çıktıkça, daralan sokaklar daha da otantik mahallelere götürülüyor ve sizi nefes kesen körfez manzaraları sunuyor. Gün batımını izlemek için ise şehrin biraz dışında Şeytan Sofrası, Ayvalık adalarını ve Midilli’yi ayaklarınızın altında seren panoramik bir seyir terasıdır.
Cunda (Alibey) Adası: Taşın ve Denizin Büyüsü
Ayvalık’tan Türkiye’nin ilk boğaz manzarasıyla geçilen Cunda Adası, belki de bu nostaljik atmosferin yoğun yaşandığı bir yer. Ada, kendine has, daha sakin ve bohem bir ruha sahiptir. Merkezdeki sahil şeridi, balıklanmış restoranları, kafeleri sıra ve dondurmacılarıyla canlıdır; Ancak asıl bozulma, yine arka sokaklarda başlıyor. Cunda’nın taş evleri, Ayvalık’takilere benzerlik gösterse de, adanın coğrafyası ve tarihi nedeniyle kendine özgü bir karaktere bürünmüştür. Burada da daracık, kıvrımlı sokaklar, sizi geçmişe doğru bir çıkar.
Adanın en ikonik yapılarından biri, restore edilerek Rahmi M. Koç Müzesi’ne dönüştürülen Taksiyarhis Kilisesi’dir. Hem dış mimarisi hem de içindeki koleksiyonuyla etkileyicidir. Yine de geri yükleme ile birleştirilerek dönüştürülen Agios Yannis Kilisesi (Sevim & Necdet Kent Kitaplığı) ve değiştirme tarihi yeşil değirmeni, adanın siluetini tamamlar ve muhteşem bir manzara sunar. Cunda sokaklarında, karşınıza küçük sanat atölyeleri, antika dükkanları ve yerel ürünler satan butik mağazalar çıkar. Kedilerin tembelce güneşlendiği taş duvarların önünden geçmesi, adanın sakin ritmini hissetmenizi sağlar.
Nostaljik Gezintinin Anlamı
Ayvalık ve Cunda’daki bu yolculuğu “nostaljik” kılan şey nedir? Bu sadece eski parçacıkların varlığı değildir. Bu, büyük ölçüdeki durumun yarattığı atmosferdir. Zamanın burada daha yavaş aktığı his, modern hayatın koşturmacasından yardım, geçmişin kontrolü ve dinginliğiyle buluşma imkanıdır. Sokaklarda yankılanan çocuk sesleri, kahvelerden gelen sohbet mırıltıları, zeytinyağı ve deniz abonesinin birbirine karıştığı hava, hepsi bu nostaljik deneyimin bir parçasıdır. Mübadele dönemi dönem izi, taş duvarlara sinmiş hikayeler, bu mekanlara hüzünlü ama bir o kadar da çekici bir derinlik katar. Sokaklarda yürümek, sadece dokunduğunuz yerden bir yere gitmek değil, aynı zamanda bir kültür, bir tarih ve bir yaşam biçimidir.
Sonuç
Ayvalık ve Cunda, Ege’nin sadece denizi ve güneşiyle değil, aynı zamanda ruhuyla da öne çıkan özel köşeleridir. Taş sokaklarında yapılan bir gezinti, fotoğraf karelerine sığmayacak kadar zengin bir deneyim sunuyor. Burada, estetik zevkleri okşayan tarihi, damakları şenlendiren lezzetleri (özellikle zeytinyağlılar, deniz ürünleri ve ünlü Ayvalık tostu), sanatla iç geçmiş atmosferi ve en kalıcı, ziyaretçisine sunulan o eşsiz nostaljik hissiyle kalplerde özel bir yer edinir. Eğer ruhunuz dinlenecek, sizi geçmişin güzellikleriyle buluşturacak bir kaçamak içinde, Ayvalık ve Cunda’nın taş sokakları sizi bekliyor.